Lady Montagu'nun Türkiye Mektupları İncelemesi
Lady Montagu’nun Türkiye Mektupları
M. Tarık KARAOSMAN
Giriş
Seyahatnameler
tarihçinin en önemli kaynaklarının başında gelmektedir. Resmi belgelerin aksine
seyahatname veya hatıralar, şehir, topluluk ve insan hakkında insan ve toplum
hikâyelerini bize sunar. Bazen yerli halkın göremeyeceği veya yazamayacağı şeyleri bir yabancı gözüyle
çıkarıp yazma yetisini ortaya çıkarırlar. Ancak seyahatnameleri kullanırken
dikkatli olmak gereklidir. Zira bu eserler fazla mübalağaya kaçmış ve süslenmiş
olabilir. Bu sebeple doğru ile yanlış ayırt edilmesi çok önemlidir.
Lady Montagu, Osmanlı toprakları
hakkındaki seyahat anlatılarına yenilik getirmiş, zarif üslubu ile ülkesindeki
arkadaşlarına yazdığı mektuplar ile gezi yazısı edebiyatının klasikleri
arasında yerini almıştır. Montagu, bir sefir eşidir ve eşiyle birlikte Edirne’ye
ve İstanbul’a gelmiştir. Hiçbir erkek diplomatın girişmediği bir işe girişerek
Osmanlıca öğrenmiştir.
1. Lady Montagu Kimdir?
Lady
Mary Pierrepont, 1689’da Nottinghamshire’de Thoresby’de doğmuştur. Wortley Montagu ile evlendikten sonra,
kocasının vazifesinden dolayı yerleştiği Londra’nın, özellikle edebiyat
çevrelerinde büyük bir şöhret kazanmıştır. 1717-1718 yıllarında İstanbul’da İngiliz
elçiliği yapan Edward Wortley Montagu’nun zevcesi olan Lady Mary Wortley
Montagu, Osmanlı’da ikamet ettiği sırada Türk hayatına dair bir takım kimselere
mektuplar yollamıştır. Lady Mary Wortley Montagu, İstanbul’a dair hatıralarını
yazan nadir kadın seyyahlardan biridir.
Lady Montagu, İngiltere’ye döndükten sonra (1730) kocasından ayrılarak İtalya’da ve Venedikte yaşadı. 1761’de tekrar memleketine döndü ve orada 1762 yılında vefat etti. İngiltere’de tanınan bir kişilikti. Ölümünden bir yıl sonra, 1763 yılında, Türk Mektupları (The Complete Letters of Lady Mary Wortley Montagu) yayınlandığında ünü Avrupa’ya yayıldı. Osmanlı’nın başkenti İstanbul’un XVIII. yüzyıldaki hayatı hakkında önemli bilgiler veren Montagu, Avrupa’nın ilgisine mahzar oldu ve bu bağlamda çok önemli bilgileri Avrupa’ya taşımış oldu.
1. Lady Montagu Kimdir?
Lady Montagu, İngiltere’ye döndükten sonra (1730) kocasından ayrılarak İtalya’da ve Venedikte yaşadı. 1761’de tekrar memleketine döndü ve orada 1762 yılında vefat etti. İngiltere’de tanınan bir kişilikti. Ölümünden bir yıl sonra, 1763 yılında, Türk Mektupları (The Complete Letters of Lady Mary Wortley Montagu) yayınlandığında ünü Avrupa’ya yayıldı. Osmanlı’nın başkenti İstanbul’un XVIII. yüzyıldaki hayatı hakkında önemli bilgiler veren Montagu, Avrupa’nın ilgisine mahzar oldu ve bu bağlamda çok önemli bilgileri Avrupa’ya taşımış oldu.
2.
Seyahatnameden Yararlanan Araştırmacılar
Lady Montagu’nun bu eseri, özellikle XVIII.
yüzyıl İstanbul’u hakkında sosyal hayat çalışacakların göz atması gereken
nadide seyahatnamelerden biridir. Bu seyahatname birden fazla kez İngilizce
yayınlanmıştır. Türkçe olarak da birden
fazla kez farklı isimlerde yayınlanmıştır. Ülkemizde birçok araştırmacı Montagu’nun İstanbul’daki gözlemlerine önem vermiş
ve hatta üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Biz bu çalışmalardan özgün bir
içerik ortaya çıkarmak için yararlanmadık. Ancak bilinmesi gereken önemli
çalışmalardır.
3. Mektupların İçeriği
Lady Montagu’nun XVIII. yüzyıl Osmanlı coğrafyası
hakkında kesitleri, sadece Avrupalılar için değil Türk toplumu için de
önemlidir. Çünkü Montagu, İstanbul hakkında tüm herkesin bilebileceği coğrafi durum hakkında bilgiler verse de mektupların en önemli kısmını
özellikle İstanbul’da yaptığı önemli gözlemler doldurmaktadır. En önemli
aktarım olarak karşımıza kadın ve günlük yaşamda kadının neler yaptığı ile
ilgili gözlemleridir. Araştırmanın ilerleyen kısmında daha ayrıntılı olarak bu
meseleden bahsedilecektir.
Lady Montagu, Edirne’den çeşitli arkadaşlarına mektuplar yazmıştır. Ancak bu mektuplardan ziyade İstanbul’dan verdiği eşsiz bilgiler çok daha önem arz etmesi sebebiyle yoğunlaştığımız mevki İstanbul’dur. İstanbul’a vardıktan sonra Beyoğlu’na yerleşen Montagu, çeşitli ziyaretleri kabul ettikten sonra konakladığı evinin penceresinden İstanbul siluetinden bahsetmektedir. İstanbul’un Londra kadar büyük olmadığını söyleyen Lady, mezarlıkların büyüklüğüne karşı duyduğu hayretten söz etmektedir. Mezarlara başlık olarak yapılan “sarıkların” biçiminden insanların mevkii anlaşıldığını söylüyor.
Lady
Montagu, İstanbul’a geldiğinde bir gününü nasıl geçirdiğini anlattığı bir
mektupta, Pazartesi günleri keklik avına çıktığını, Salı günleri İngilizce
okuduğunu, Çarşamba günleri Türkçe öğrendiğini, Perşembe günleri klasik
yazarları okuduğunu, Cumaları yazdığını, Cumartesi dikişle, Pazar günü ise
ziyaretleri kabul edip, müzik dinlediğini belirtmektedir. Bu geçirdiği haftalık
programının İngiltere’de geçirdiği rutininden daha güzel olduğu dile
getirmektedir.
Bir mektubunda kendisine arkadaşının yolladığı mektuba cevap veren Montagu, Rumların Türklerin esiri olmadığı tebâsı olduğunu vurguluyor. Anlaşılan o dur ki; Lady Montagu’ya mektup yazan kişi Rumların Türklerin kölesi olduğunu düşünmektedir. Köle olarak satılan kimselerin ise savaşta yakalanan Rus, Çerkes, Gürcülerden oluştuğunu belirtmektedir. Mektubun devamında bu kişiye Montagu Kâbe kokusu göndereceğinden bahsetmektedir ve bu kokuyu Londra ve Viyana’dan tanıdığı bütün kadınların istediğini belirtirken, bu kokunun kendisinin yüzünü kızarttığını söylemektedir.
Beyoğlu’nda XVIII. yüzyılın başında konuşulan diller hakkında bilgiler de ettiğimiz bir mektupta Montagu, Türkçe, Rumca, İbranice, Ermenice, Arapça, Acemce, Rusça, İslavca, Ulahça, Almanca, Felemenkçe, Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Macarca gibi dillerin konuşulduğunu söylemektedir. Etrafında bulunanların milliyetlerinden de bahseden Montagu, genel anlamda okuma yazmanın pek bilinmediğine dikkat çekse de erkek, kadın hatta çocuklar arasında birden fazla dil, birden fazla lehçe bilenlerin varlığının bir hayli fazla olduğunu belirtmektedir. Osmanlı memleketinde en dikkat çeken meselenin bu olduğunu söyleyen Lady, “Fransızca ve İtalyancayı yarım yamalak konuşup kendilerini dahi zanneden İngiliz kadınlarının” bu durumu görürlerse kahrolacaklarını söylemektedir.
Montagu, İstanbul’u gezerken o zamana kadar ki seyyahları eleştirmektedir. Çünkü İstanbul’u anlattıklarını söylerken aslında Beyoğlu’nu anlattıklarını düşünmektedir. Aynı Türk kadınları gibi örtünerek şehri gezen Lady Montegu, İmparator Konstantin’in mezarını gördüğünden bahsetmekte ve bu mezarlığa Türklerin bir hayli hürmet ettiklerini söylemektedir.
Osmanlı sarayından bahsederken bir kıyaslama yaparak, bu sarayın yarısı büyüklüğünde bir sarayın Hıristiyanlık âleminde olmadığını söylemektedir. Ayasofya’ya girmekte zorlandığını söyleyen Montagu, buraya girebilmek için kaymakama üç defa başvurduğunu söylemektedir. Diğer camilere girişte zorlanmadığını da hatırlatan Lady, yetkililerden Ayasofya’ya giriş iznini zar zor koparmasının sebebini ararken, önceden kilise olması hasebiyle bir Hıristiyan’ın caminin içinde varlığını koruyan mozaiklerdeki azizlerin tasvirlerine dua etme ihtimaliyle camiinin kutsiyetinin bozulacağı düşünüldüğü çıkarımını yapmıştır. Atmeydanı’na da uğrayan Montagu, bu meydanın Bizans İmparatorları zamanında hipodrom olarak kullanıldığını öğrenen Montagu, Yılanlı Sütunu şöyle tasvir etmiştir: “Meydanın ortasındaki sütunda, ağızlarını açmış birbirine sarılmış üç yılan görülüyor. Bu sütunun ne için buraya konulmuş olduğu tam olarak bilinmiyor. Rumlar da bu konuda bir yığın masal uyduruyorlar. Hiç biri de inandırıcı değil.”
İstanbul’un önemli mimari eserlerini anlatmaya devam eden Montagu, Sultan Ahmet Camii için Ayasofya’dan daha güzel olduğu görüşündedir. Rumların ise koskoca İstanbul’da görülmesi gereken yerin Ayasofya olduğunu kendisine söylediklerini belirten Lady, İstanbul’da birçok caminin görülmeye değer olduğunu söylemektedir. Çarşıların binalarını çok beğenen Lady Montagu, bu çarşıların hep direkli dehlizler şeklinde yapıldığını söylemekte ve İstanbul’un gayet temiz çarşılarının olduğunu söylemektedir. Her türlü ticaretin kendine ait dehlizi olduğu belirtmiş ve bu malların aynı Londra çarşısındaki gibi sergilendiği bilgisini vermiştir. Kuyumcular çarşısında her türlü mücevherlerin olduğunu, bu mücevherlerinin gözlerini kamaştırdığını söyleyen Montagu, birçok insanın burayı sadece gezmek ve görmek için geldiğini söylemektedir. Çarşıların pek çoğunun kare şeklinde olduğu ve bu çarşılarda zahire bolluğunun olduğunu belirtmiştir.
Lady Montagu, şehirdeki bu gezilerinden birinde, çoktur görmek istediği hamama uğramıştır. Bu sırada hamama yeni evlenen bir gelin geleceği için bir merasim düzenlenmektedir. Törende Türk kadınının günlük yaşamı, merasimleri ve eğlencesi hakkında eşsiz bilgiler ve gözlemleri sebebiyle burayı direk alıntılamak daha sıhhatli olacaktır: “Üç gün önce şehrin en güzel hamamına merak ettiğim için gittim. O gün oraya yeni bir gelin gelecekmiş, bu sebeple yaptıkları merasimi büyük bir zevkle seyrettim. Ve Teokrites’in Epithalome d’Helene’ini hatırladım. Bana öyle geldi ki, bu merasim o zamanlar neyse şimdi de o. Yeni akrabalık kuran iki ailenin dostları, akrabası ve hatta tanıdıkları hep hamama geliyorlar. Bazıları da sırf seyretmek için geliyorlar. Velhasıl hamamda iki yüze yakın kadın vardı. Evli ve dulları hamam dairelerinin kenarlarındaki mermer setrelere oturuyorlar, genç kızlar çabucak soyunuyorlar, üzerlerinde inciler ve kurdelalarla süslü saçlarından başka bir şey kalmıyor. İki tanesi yeni gelini karşılamak için kapıya doğru gittiler. Gelini annesi veya akrabasından biri getiriyordu. Gayet güzel ve ancak 17 yaşındaydı. Elbiseleri hep mücevherlerle süslü ağır bir kumaştan yapılmıştı. Gelini çabucak anadan doğma hale getirdiler. O sırada genç kızlardan meydana gelen alayın önünde iki kız kırmızı kaplardan etrafa kokular saçıyorlardı. Diğer 30 kız da ikişer ikişer arkadan geliyorlardı. Öndekiler bir şarkı söylüyorlar, öbürleri bunu tekrarlıyorlardı. En geriden gelen gelinin yanında iki kız vardı. Gelin gözleri yere doğru, gayet alçak gönüllü bir tavırla yürüyordu. Bu pek hoşuma gitti. Kızlar böylece hamamın üç büyük salonunu dolaştılar. Bu manzaranın güzelliğini anlatmak çok zor. Hemen bütün kızların vücutları çok düzgün ve tenleri göz alacak kadar beyaz. Hamama sık gitmekten şeffaflaşmış. Alay bitince, gelin, hatırlı hanımlara takdim edildi, her biri tarafından iltifatlı sözler ve mücevher, kumaş, mendil veya buna benzer hediyelerle tebrik edildi. Kendisine hediye verenin elini öpüyor ve hediyeyi kabul ediyordu. Bu merasimi gördüğüme pek sevindim. Artık bütün bu sözlerimden sonra Türk kadınlarının fikir sahibi, nazik ve bizler kadar hür olduklarına itimat edersiniz.” Bu örnekten de anlaşılacağı gibi bu seyahatname, İstanbul’daki kadınların yaşamı hakkında çok mühim bilgiler bize sunmaktadır. Bunun yanında gelenek olduğu bilinen hamam eğlenceleri hakkında ayrıntılı bir resim çizmektedir. İstanbullu kadınların yaşamı hakkında bilgiler vermeye devam eden Lady Montagu, Türk kadınlarının güzelliğini birden fazla kez belirtmiştir. Montagu’yu en etkileyen Türk kadını Kethüda’nın eşi Fatma Hanım olmuştur. Kadınların sokağa yüzlerini örtmeden çıkamadıklarını, Beyoğlu’nda kullanılan örtülerin çok şık ve kaliteli olduğunu, İstanbul’da kullanılmasının yasak olduğunu söylemektedir.
İstanbul’daki özellikle kadınların giyim-kuşamı hakkında da bilgiler elde ettiğimiz seyahatnamede, Osmanlı kadınının varlıklı veya fakir olsa bile giyime harcadığı paranın bir hayli fazla olduğu, modanın takip edildiği, cariyelerin kıyafetlerinin bile hanımı kadar güzel olduğunu belirtilmektedir. Montagu, belki de biraz abartarak İstanbullu sokak satıcılarının eşlerinde dahi elmasa sahip olduklarını belirtmiştir. Hafize Sultan’ın kıyafetini öve öve bitiremeyen Montagu, gördüğü bu kıyafetteki mücevherlerin yarısı bile hiçbir Avrupalı kraliçede olmadığını söylemektedir. Türk kıyafetlerinden etkilenen Montagu, bir mektubunda sahip olduğu kıyafeti mektubu hitaben yazdığı kişiye tarif etmektedir.
İstanbul’daki cariyeler hakkında malumat isteyen arkadaşına yazdığı satırlarda, Hıristiyan dünyasında Osmanlı’da cariyelerin durumlarının “müthiş” olduğu düşünülmekte olduğunu anlamaktayız. Montagu, bu durumun tam anlamıyla böyle olmadığını söylemektedir. Ancak yine de İstanbul’daki cariyelere iyi muamele yapıldığını düşünmektedir. Cariyelere kefalet parası verilmediğini ancak elbiselerine yapılan masrafların kendi hizmetçilerine verdikleri paradan fazla olduğunu belirtmektedir.
Lady Montagu’nun mektuplarının içinde bu anlatılanların dışında belki de en dikkat çeken mektubu çiçek aşısı hakkında olanıdır. Zira o dönem Avrupa’da çiçek aşısının olmadığını söyleyen Montagu, küçük oğlunu aşılattığını belirterek, mektubu yazdığı kişiye bu aşılama sistemine güvenini belirtmektedir. Hatta bu aşıyı İngiltere’ye yaymanın büyük bir vatanseverlik olacağını düşünen Montagu, bu anlamda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki çiçek aşısını Avrupa’ya tanıtıyor ve hatta taşıyor diyebiliriz.
Lady Montagu, Edirne’den çeşitli arkadaşlarına mektuplar yazmıştır. Ancak bu mektuplardan ziyade İstanbul’dan verdiği eşsiz bilgiler çok daha önem arz etmesi sebebiyle yoğunlaştığımız mevki İstanbul’dur. İstanbul’a vardıktan sonra Beyoğlu’na yerleşen Montagu, çeşitli ziyaretleri kabul ettikten sonra konakladığı evinin penceresinden İstanbul siluetinden bahsetmektedir. İstanbul’un Londra kadar büyük olmadığını söyleyen Lady, mezarlıkların büyüklüğüne karşı duyduğu hayretten söz etmektedir. Mezarlara başlık olarak yapılan “sarıkların” biçiminden insanların mevkii anlaşıldığını söylüyor.
Bir mektubunda kendisine arkadaşının yolladığı mektuba cevap veren Montagu, Rumların Türklerin esiri olmadığı tebâsı olduğunu vurguluyor. Anlaşılan o dur ki; Lady Montagu’ya mektup yazan kişi Rumların Türklerin kölesi olduğunu düşünmektedir. Köle olarak satılan kimselerin ise savaşta yakalanan Rus, Çerkes, Gürcülerden oluştuğunu belirtmektedir. Mektubun devamında bu kişiye Montagu Kâbe kokusu göndereceğinden bahsetmektedir ve bu kokuyu Londra ve Viyana’dan tanıdığı bütün kadınların istediğini belirtirken, bu kokunun kendisinin yüzünü kızarttığını söylemektedir.
Beyoğlu’nda XVIII. yüzyılın başında konuşulan diller hakkında bilgiler de ettiğimiz bir mektupta Montagu, Türkçe, Rumca, İbranice, Ermenice, Arapça, Acemce, Rusça, İslavca, Ulahça, Almanca, Felemenkçe, Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Macarca gibi dillerin konuşulduğunu söylemektedir. Etrafında bulunanların milliyetlerinden de bahseden Montagu, genel anlamda okuma yazmanın pek bilinmediğine dikkat çekse de erkek, kadın hatta çocuklar arasında birden fazla dil, birden fazla lehçe bilenlerin varlığının bir hayli fazla olduğunu belirtmektedir. Osmanlı memleketinde en dikkat çeken meselenin bu olduğunu söyleyen Lady, “Fransızca ve İtalyancayı yarım yamalak konuşup kendilerini dahi zanneden İngiliz kadınlarının” bu durumu görürlerse kahrolacaklarını söylemektedir.
Montagu, İstanbul’u gezerken o zamana kadar ki seyyahları eleştirmektedir. Çünkü İstanbul’u anlattıklarını söylerken aslında Beyoğlu’nu anlattıklarını düşünmektedir. Aynı Türk kadınları gibi örtünerek şehri gezen Lady Montegu, İmparator Konstantin’in mezarını gördüğünden bahsetmekte ve bu mezarlığa Türklerin bir hayli hürmet ettiklerini söylemektedir.
Osmanlı sarayından bahsederken bir kıyaslama yaparak, bu sarayın yarısı büyüklüğünde bir sarayın Hıristiyanlık âleminde olmadığını söylemektedir. Ayasofya’ya girmekte zorlandığını söyleyen Montagu, buraya girebilmek için kaymakama üç defa başvurduğunu söylemektedir. Diğer camilere girişte zorlanmadığını da hatırlatan Lady, yetkililerden Ayasofya’ya giriş iznini zar zor koparmasının sebebini ararken, önceden kilise olması hasebiyle bir Hıristiyan’ın caminin içinde varlığını koruyan mozaiklerdeki azizlerin tasvirlerine dua etme ihtimaliyle camiinin kutsiyetinin bozulacağı düşünüldüğü çıkarımını yapmıştır. Atmeydanı’na da uğrayan Montagu, bu meydanın Bizans İmparatorları zamanında hipodrom olarak kullanıldığını öğrenen Montagu, Yılanlı Sütunu şöyle tasvir etmiştir: “Meydanın ortasındaki sütunda, ağızlarını açmış birbirine sarılmış üç yılan görülüyor. Bu sütunun ne için buraya konulmuş olduğu tam olarak bilinmiyor. Rumlar da bu konuda bir yığın masal uyduruyorlar. Hiç biri de inandırıcı değil.”
İstanbul’un önemli mimari eserlerini anlatmaya devam eden Montagu, Sultan Ahmet Camii için Ayasofya’dan daha güzel olduğu görüşündedir. Rumların ise koskoca İstanbul’da görülmesi gereken yerin Ayasofya olduğunu kendisine söylediklerini belirten Lady, İstanbul’da birçok caminin görülmeye değer olduğunu söylemektedir. Çarşıların binalarını çok beğenen Lady Montagu, bu çarşıların hep direkli dehlizler şeklinde yapıldığını söylemekte ve İstanbul’un gayet temiz çarşılarının olduğunu söylemektedir. Her türlü ticaretin kendine ait dehlizi olduğu belirtmiş ve bu malların aynı Londra çarşısındaki gibi sergilendiği bilgisini vermiştir. Kuyumcular çarşısında her türlü mücevherlerin olduğunu, bu mücevherlerinin gözlerini kamaştırdığını söyleyen Montagu, birçok insanın burayı sadece gezmek ve görmek için geldiğini söylemektedir. Çarşıların pek çoğunun kare şeklinde olduğu ve bu çarşılarda zahire bolluğunun olduğunu belirtmiştir.
Lady Montagu, şehirdeki bu gezilerinden birinde, çoktur görmek istediği hamama uğramıştır. Bu sırada hamama yeni evlenen bir gelin geleceği için bir merasim düzenlenmektedir. Törende Türk kadınının günlük yaşamı, merasimleri ve eğlencesi hakkında eşsiz bilgiler ve gözlemleri sebebiyle burayı direk alıntılamak daha sıhhatli olacaktır: “Üç gün önce şehrin en güzel hamamına merak ettiğim için gittim. O gün oraya yeni bir gelin gelecekmiş, bu sebeple yaptıkları merasimi büyük bir zevkle seyrettim. Ve Teokrites’in Epithalome d’Helene’ini hatırladım. Bana öyle geldi ki, bu merasim o zamanlar neyse şimdi de o. Yeni akrabalık kuran iki ailenin dostları, akrabası ve hatta tanıdıkları hep hamama geliyorlar. Bazıları da sırf seyretmek için geliyorlar. Velhasıl hamamda iki yüze yakın kadın vardı. Evli ve dulları hamam dairelerinin kenarlarındaki mermer setrelere oturuyorlar, genç kızlar çabucak soyunuyorlar, üzerlerinde inciler ve kurdelalarla süslü saçlarından başka bir şey kalmıyor. İki tanesi yeni gelini karşılamak için kapıya doğru gittiler. Gelini annesi veya akrabasından biri getiriyordu. Gayet güzel ve ancak 17 yaşındaydı. Elbiseleri hep mücevherlerle süslü ağır bir kumaştan yapılmıştı. Gelini çabucak anadan doğma hale getirdiler. O sırada genç kızlardan meydana gelen alayın önünde iki kız kırmızı kaplardan etrafa kokular saçıyorlardı. Diğer 30 kız da ikişer ikişer arkadan geliyorlardı. Öndekiler bir şarkı söylüyorlar, öbürleri bunu tekrarlıyorlardı. En geriden gelen gelinin yanında iki kız vardı. Gelin gözleri yere doğru, gayet alçak gönüllü bir tavırla yürüyordu. Bu pek hoşuma gitti. Kızlar böylece hamamın üç büyük salonunu dolaştılar. Bu manzaranın güzelliğini anlatmak çok zor. Hemen bütün kızların vücutları çok düzgün ve tenleri göz alacak kadar beyaz. Hamama sık gitmekten şeffaflaşmış. Alay bitince, gelin, hatırlı hanımlara takdim edildi, her biri tarafından iltifatlı sözler ve mücevher, kumaş, mendil veya buna benzer hediyelerle tebrik edildi. Kendisine hediye verenin elini öpüyor ve hediyeyi kabul ediyordu. Bu merasimi gördüğüme pek sevindim. Artık bütün bu sözlerimden sonra Türk kadınlarının fikir sahibi, nazik ve bizler kadar hür olduklarına itimat edersiniz.” Bu örnekten de anlaşılacağı gibi bu seyahatname, İstanbul’daki kadınların yaşamı hakkında çok mühim bilgiler bize sunmaktadır. Bunun yanında gelenek olduğu bilinen hamam eğlenceleri hakkında ayrıntılı bir resim çizmektedir. İstanbullu kadınların yaşamı hakkında bilgiler vermeye devam eden Lady Montagu, Türk kadınlarının güzelliğini birden fazla kez belirtmiştir. Montagu’yu en etkileyen Türk kadını Kethüda’nın eşi Fatma Hanım olmuştur. Kadınların sokağa yüzlerini örtmeden çıkamadıklarını, Beyoğlu’nda kullanılan örtülerin çok şık ve kaliteli olduğunu, İstanbul’da kullanılmasının yasak olduğunu söylemektedir.
İstanbul’daki özellikle kadınların giyim-kuşamı hakkında da bilgiler elde ettiğimiz seyahatnamede, Osmanlı kadınının varlıklı veya fakir olsa bile giyime harcadığı paranın bir hayli fazla olduğu, modanın takip edildiği, cariyelerin kıyafetlerinin bile hanımı kadar güzel olduğunu belirtilmektedir. Montagu, belki de biraz abartarak İstanbullu sokak satıcılarının eşlerinde dahi elmasa sahip olduklarını belirtmiştir. Hafize Sultan’ın kıyafetini öve öve bitiremeyen Montagu, gördüğü bu kıyafetteki mücevherlerin yarısı bile hiçbir Avrupalı kraliçede olmadığını söylemektedir. Türk kıyafetlerinden etkilenen Montagu, bir mektubunda sahip olduğu kıyafeti mektubu hitaben yazdığı kişiye tarif etmektedir.
İstanbul’daki cariyeler hakkında malumat isteyen arkadaşına yazdığı satırlarda, Hıristiyan dünyasında Osmanlı’da cariyelerin durumlarının “müthiş” olduğu düşünülmekte olduğunu anlamaktayız. Montagu, bu durumun tam anlamıyla böyle olmadığını söylemektedir. Ancak yine de İstanbul’daki cariyelere iyi muamele yapıldığını düşünmektedir. Cariyelere kefalet parası verilmediğini ancak elbiselerine yapılan masrafların kendi hizmetçilerine verdikleri paradan fazla olduğunu belirtmektedir.
Lady Montagu’nun mektuplarının içinde bu anlatılanların dışında belki de en dikkat çeken mektubu çiçek aşısı hakkında olanıdır. Zira o dönem Avrupa’da çiçek aşısının olmadığını söyleyen Montagu, küçük oğlunu aşılattığını belirterek, mektubu yazdığı kişiye bu aşılama sistemine güvenini belirtmektedir. Hatta bu aşıyı İngiltere’ye yaymanın büyük bir vatanseverlik olacağını düşünen Montagu, bu anlamda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki çiçek aşısını Avrupa’ya tanıtıyor ve hatta taşıyor diyebiliriz.
SONUÇ
Gezginlerin
kaleme aldıkları seyahatnameler, ziyaret edilen bölgenin coğrafi, mimari,
ekonomik, sosyal ve siyasi hayatına ve daha nice eşsiz bilgilere ışık
tutabilir. İstanbul şehri, yüzyıllar boyunca seyyahlar için es geçilmeyecek bir
kent olmayı sürdürmüştür. Bu bağlamda Lady Montagu, İngiliz sefirinin eşi
sıfatıyla önce Edirne’ye oradan İstanbul’a gelmiştir. Diğer sefir eşlerinin
yapmadığını söylediği şeyler yapmış ve İstanbul’da tek başına gezintilere
çıkmıştır. Gördüğü ve etkilendiği olayları arkadaşlarına mektup yollayarak
dikkat çekmiştir. Bu mektuplar hemen vefatından sonra seyahatname şekline getirilerek
yayınlanmıştır. Avrupa’da bir hayli ses getirmiş olan bu seyahatname bize
XVIII. yüzyıl İstanbul’u hakkında eşsiz bilgiler vermektedir. Özellikle
giyim-kuşam, kadın hayatı, kölelik, hamamlar, çarşılar hakkında çok önemli
gözlemlerini aktarmıştır. Bunun yanında en dikkat çeken meselelerden biri olan
çiçek aşısı hakkında İngiltere’yi bilgilendirerek aşıyı Avrupa’ya taşımıştır.
KAYNAKÇA
İncelenen
Seyahatname
Lady
Montagu, Türkiye Mektupları 1717-1718, çev. Aysel Kurutluoğlu, Tercüman
Yayınları, 1977.
Diğer
Kaynaklar
Mehmet
Yaşar Ertaş(editör), Tarih Bilimi ve Metodolojisi, İdeal Kültür Yayıncılık,
İstanbul 2019.
Mübahat
S. Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usul, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2014.
Suraiya Faroqhi, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003.
Yorumlar
Yorum Gönder