OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN İDARİ YAPISI VE TAHRİR SİSTEMİ

 

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN İDARİ YAPISI VE TAHRİR SİSTEMİ

M. Tarık KARAOSMAN

Osmanlı idari yönetim yapısını merkezi yönetim ve eyalet yönetimi diye ikiye ayırmak mümkündür. Merkezi yönetim Divan-ı Hümayun ve üyeleri aracılığıyla oluşmakta iken eyalet yönetimi beylerbeyi ve diğer devlet adamları aracılığıyla oluşmaktaydı.

1.1. Merkezi Yönetimdeki Yapılanma

Diğer İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de devlet işlerinde birinci derecede söz sahibi ve yükümlü merci olarak büyük bir divan vardı. Osmanlı Devleti’nde ‘‘Divan-ı Hümayun’’ adıyla oluşmuş bu kurum Orhan Bey zamanında beri mevcuttu. Osmanlı’da ilk devirlerde mevcudiyetini göstermiş olan bu divan, sonraları her sabah erkenden toplandığı ve padişahın bu divana katıldığı belirtilmektedir.[1]

Divan-ı Hümayun’un merkezi örgüt içindeki yerine gelecek olursak: Osmanlı Devleti’nin en üstün gücü hükümdardır ve yürütme gücü ona aittir. Şer’i konular dışında yasama yetkisine sahiptir. Yargı yetkisini de sınırlı bir şekilde -örfi anlaşmazlıklarda yargılama yetkisi var iken şer’i yargılama alanına giren konularda yargılama yetkisi yoktu- elinde bulundurmaktadır. Durum böyle iken elbette güçlü hükümdarların şer’i alana da müdahale ettiği bilinmektedir. Fakat şeriat alanını da padişahın yönetme hakkı vardır.  Çünkü şer’i makamların başına geçecek Şeyhülislam ile Rumeli ve Anadolu Kadıaskerliği gibi makamları veziriazam aracılığıyla atanmasını ve azledilmesini sağlar. Merkezi örgütte padişahtan sonra en güçlü kişi padişahın vekilliği niteliğiyle veziriazam’dır. Ancak veziriazam bu yetkileri kullanırken ‘‘padişahın divanında’’ kullanmakta ve bu divanda ondan başka devlet adamları da görevlidir ve böylelikle divanda ‘‘padişah adına’’ alınacak kararlara etki etmektedirler. Böylelikle merkezi yönetimde padişahtan sonra en güçlü ikinci merci Divan-ı Hümayun’dur. Padişahın vekili olan veziriazam, anca kendi divanında yani Divan-ı Hümayun’un altındaki divanda özgürdür.[2]

Divan üyelerine baktığımızda Veziriazam ve vezirler, kadıaskerler, defterdar, nişancı ve divana katılan diğer üyeler karşımıza çıkmaktadır. Divana katılan diğer üyeler kavramını açmak gerekirse; reisiülküttab, kapıcılar kethüdası, çavuşbaşı, divan-ı hümayun hocaları[3] ve divan-ı hümayun tercümanları da divana katılabilmekteydi.[4]

1.2. Taşra Teşkilatındaki Yapılanma

Taşra teşkilatının yönetilmesinde başlıca iki yetkili görevlendirilmekteydi. Bunlar yürütme görevini bey (beylerbeyi veya sancakbeyi) ve yargı görevini sürdüren kadı’dır. Beylerbeyi/Sancakbeyi kadının hükmü olmadan hiçbir cezai yetkisi yok iken, kadı da verdiği kararlarda icra yetkisi yoktu. Kadı, şeriat ve kanunu uygulamada beyden bağımsızdı. Hükümlerinde doğrudan doğruya padişahtan emir alır ve ona arzda bulunabilirdi. Bu kuvvetler ayrılığı ile Osmanlı İmparatorluğu taşra teşkilatında adil bir yönetimin esasını oluşturduğu düşünülmüştür.[5]

Osmanlı İmparatorluğu’nda taşra idaresi, aşağıdan yukarıya köy(karye), nahiye, sancak(liva) ve eyalet şeklinde teşkilatlanmıştı. Kendisine bağlı köylerle birlikte nahiyelerin birleşmesiyle kazalar meydana gelmiş, kazaların birleşmesinden sancaklar ve sancakların birleşmesinden de eyaletler ortaya çıkmıştı. Ancak ilk zamanlarda eyalet, vilayet, liva, kaza ve nahiye tabirleri aynı anlamda kullanıldıkları görülmüştür. Kaza ve sancaklar, idari teşkilatta en fazla yere sahip birimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kazalarda yönetici sınıf olarak kadı, alaybeyi ve subaşılar bulunurdu. Bilindiği üzere şer’i ve hukuki hususların yanında Kadılar, kazanın iaşe temini, belediye, adliye işleri, merkezden istenilen şeylerin temini ve tedariki gibi sorumlulukları vardır. Subaşılar bulundukları kazanın asayişini sağlamakla görevliydiler. Askeri meseleler ise alaybeyinin yetkisinde idi. Beylerbeyine bağlı olan kazaların inzibat ve askeri idaresi ise tımar subaşısına aitti. Sancaklar ise sancakbeyi ismi verilen görevli tarafından idare edilirdi.[6]

1.3. Tahrir Sisteminin Gelişimi

Osmanlı İmparatorluğu’nda idari yapılanma ile ilgili kısa bir bilgiye değinildikten sonra asıl dikkatimizi yönelttiğimiz Tımar sistemi ile iç içe olan tahrir sistemine gelecek olursak: Tahrir, kaba tabiriyle Osmanlı mali teşkilatı içinde vergi tespitinin yapılmasına aracılık eden nüfus sayımıdır. Tahririn amacı ülke sınırları içerisindeki reayanın[7] oturduğu yerleri, işlerinin özelliklerini, mallarının ve ürünlerinin kaynaklarını, tımar sahibi iseler tımar gelirlerini ve reaya ile tımar sahipleri arasındaki anlaşmazlıkları devletin bilmesi olarak belirtilebilir.[8]

Tam burada tımar sisteminden bahsetmek gerekmektedir. Tımar, en basit anlamıyla Osmanlılarda devlete ait toprakların askeri ve idari amaçlarla tahsisine dayalı bir sistemdir.[9] Bizans İmparatorluğu ve daha sonra Balkan devletlerinde köylüler, tarım vergisiyle birlikte sipahilerine her yıl birer araba odun ve yem, yarım araba saman vermesi gerekmekteydi. Bunun yanında sipahilerinin toprağında çalışma ve arabalarıyla hizmet etmelilerdi. Osmanlı, Balkanları fethettiklerinde bu angarya hizmetleri nakit paraya, çift resmine çevirdiler. Hatta zamanla, zengin Hıristiyan beylerin elindeki mülkleri ve manastır topraklarını da tımara dönüştürdüler. Osmanlı için tımar sistemi daha ilk dönemlerden başlayan ve önem arz eden bir sistemdi. İmparatorluğu’nun klasik döneminde ordunun en büyük bölümünü eyaletlerdeki tımarlı sipahiler oluşturmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nda tımar sistemi, ortaçağ Avrupa feodalizmine benzer yanları olsa da ayırıcı yanları ile ön plana çıkmaktaydı. Devlet, tımar sistemini uygularken toprak üstünde hiçbir özel iyelik hakkıyla engellenmeyecek, kendi mutlak denetimi kurmaktaydı. Bu sistemde genellikle tarım arazisi devlete aitti ve toprağı işleyen köylüler babadan oğla geçen kiracılık konumundaydı. Tasarruf hakkı kazanmaları için tapu resmi denilen bir para ödemeleri gerekmekteydi. Köylünün toprak üzerindeki hakları sadece babadan oğla geçmekte, bu hakkı başkasına satamaz, izinsiz aktaramaz veya hediye olarak veremezdiler. Osmanlı İmparatorluğu, kendisinden önceki İslam devletlerindeki örneğe uyarak tarım topraklarını ‘‘miri’’ olarak görmekte yani devlete ait olduğunu kabul etmekteydi. Ancak mülk ve vakıf toprakları Miri toprakların dışında tutulmuştur. Tımar sisteminin kurulması ve bunun sürekli bir şekilde çalışmasını sağlamak için eyaletlerdeki bütün gelir kaynaklarını ayrıntılı olarak saptar ve bu kaynakların tımar olarak dağılımını gösteren defterler düzenlenmiştir. Bir bölgenin fethinin hemen ardından tahrir yapılır ve o sancağın gelir kaynaklarını belirlemek üzere ‘‘tahrir emini’’ veya ‘‘il yazıcısı’’ denilen görevli gönderilirdi.[10]

1.4. Tahrir Defterleri

Yukarıda zikredildiği üzere tahrir defterleri genel itibariyle vergi tespiti için yapılan nüfus sayımıdır. Ancak yine bahsedildiği gibi bu sayımlardan çeşitli iktisadi çıkarımlar yapabilmek mümkündür. Bu bağlamda Tahrir Defterleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal ve ekonomik tarihinin incelenmesinde kaynak olarak başvurulması gereken unsurların başında gelmektedir. Bu kapsamda üç tür tahrir vardır: 1- mufassal ya da ayrıntılı defter; 2- icmal ya da özet envanterleri; 3- vakıf defterleri. Tahrir defterleri geniş zaman birimlerini ve büyük coğrafi alanı kapsamaktadır. Tabi oluşturulan bu tahrirler, bölgenin tüm gelirlerini ve nüfusun bütün kesimini kapsamayabilir. Tahrirler teorik olarak 30 ya da 40 yıllık aralıklarla yapılmaktadır. Ancak bu kurala her zaman uyulmamıştır. Bunlardan birisi Kanuni dönemine (1520-1566) diğeri III. Murat (1574-1595) dönemine aittir. Örneğin Sultan Süleyman’ın hükümdarlığı süresince biri başlangıç yıllarında diğeri son yıllarında ait iki tahrir vardır.[11]

Özetle tahrir defterleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘‘klasik çağı’’ olarak nitelenen XV. ve XVI. yüzyıllarda tımar sisteminin uygulandığı bölgelerdeki vergi mükelleflerine ait çeşitli bilgiler, bu vergi mükelleflerinin yaşadıkları yerlerden toplanılması hesaplanan vergiler ve bu vergilerin kimlerin (kişi veya kurum) tasarrufunda olduğuna dair tespit eden ve genellikle sancak usulüne göre düzenlenmiş olan resmi belgelerdir. Daha ayrıntıya girerek yukarda belirtilen tahrir defterlerinin çeşitleri hakkında bilgi vermek gerekirse:

1- Mufassal ya da ayrıntılı defter olarak geçen bu defterde bir sancağa ait defterin başında bir mukaddime ve sancak kanunnamesi yer alır ve son defterlerin başında ayrıntılı fihristler bulunmaktadır. Bunların doğrultusunda merkez kazadan başlayıp, sancağı oluşturan kaza ve nahiyeler yazılıdır. Kazada varsa merkez konumundaki -Nefs olarak anılmakta olan- şehir veya kasaba, yoksa merkez konumundaki köy yazılıdır. Defterde şehir ve kasabaların mahalleleri, mahallelerdeki kayıtlı yetişkin erkeklerin adları ile baba adları verildikten sonra, meslekleri ve bu yetişkin nüfus evli-bekâr (müzevvec-mücerred veya hane-mücerred) ayrımına göre kaydedilmektedir. Mahalleler yazıldıktan sonra şehrin geliri ve bu gelirleri oluşturan birimler, çeşitli kuruluşlar, bağ bahçe ve zemin vb. meselelerde yazılır. Bu meseleler halledildikten sonra kazadaki köylere geçilir ve sırayla yazılırdı. Bu köyler bütün olarak yazıldığı olmuş iken geliri hisselere ayrılı köylerde hisseler halinde de yazılabilmekteydi (hisse-i evvel, hisse-i sani vs.).  Köyün adı, gelirinin nasıl tahsis edildiği –yani tımar, zeamet, has, vakıf vb. gibi- belirtildikten sonra köydeki yetişkin erkekler baba adları ve statüleri gösterilerek –mesela Ali veled-i Mehmed çift- kaydedilirdi. Müslümanlar genellikle tasarruflarındaki toprak miktarı ve evlilik durumları ayrımıyla kaydedilirken, Gayrimüslimler hane-mücerred ayrımına göre yazılmaktaydı. Bu kayıtlardan sonra topraklar çiftlik, hassa çiftlik, zemin, mevkuf zemin vb. şekilde yazılıp köyün veya hissenin toplam geliri, bu geliri oluşturan vergiler (resm-i çift, ispençe, resm-i bennak, resm-i mücerred; buğday, arpa, darı, pamuk, pirinç, meyve, sebze, bağ, keten, kendir, bal vs. -öşürleri; bad-ı heva, deşt-bani, koyun vergisi vs.) kaydedilirdi. Mezralar, yaylaklar vb. topraklarda gelirleriyle birlikte yazılırdı. Kısaca bu defterlerden çıkarabileceğimiz istatistik veriler: Sancakta yer alan kasaba ve köyler, mezralar, çiftlikler, değirmenler, sinai tesisler, yerleşim yerlerindeki vergi mükellefi erkek nüfus (çeşitli muaf kişiler ile gayrimüslimlerle meskûn yerlerde hane sahibi dul kadınlar hakkında da istatistik elde edilebilmekte), reayanın işlediği ekilebilir toprak miktarı, tımar sistemi içerisinde olmayan avarız ve cizye vb. vergiler haricindeki (XVI. yüzyıldan itibaren), çift, bennak, caba, mücerred, ispence vergileri, öşürler, bad-ı heva türü arızi vergiler (cürüm ve cinayet, evlenme, müjdelik vs. resimleri), vergi alınan koyun ve kovan sayıları çıkarılabilmektedir.

2- İcmal defterleri ya da özet defterlerine geldiğimizde XVI. yüzyılda mufassal defterde yer almayan dirlik sahiplerinin isimlerini ve gelir toplamlarını verir. XV. yüzyılda toplu bir halde olmasa da dirlik sahiplerinin isimlerini ve gelirlerini mufassal defterleri verir ve mufassal defterleri ile aynı dönemde tımar sahiplerinin isimleri ve gelirlerinin yazıldığı icmal defterleri düzenlenirdi. İcmal defterleri içerik ve yapısı bağlamında aynı mufassallarda olduğu gibi zamanla değişiklikler[12] olmuştur. Dirliği oluşturan yerleşimlerin vergi nüfusu toplam rakam olarak verilmiştir. XV. yüzyılın sonlarında ise Tımar İcmallerinde[13] dirlik sahipleri padişahtan başlayan ve derecesine göre sıraya yazılmış, dirlik sahiplerinin gelir sağladığı köyler, bu köylerin toplam gelirleri, köyden dirlik sahibine düşen hisse ve dirlik sahibinin toplam geliri verilmiştir. Muhasebe İcmalleri diye bir ayrı defter daha vardır. Sultan Süleyman’ın ilk yıllarına halis bu tür 1530 yılına tarihlenen ama muhtemelen 1520’lere ait tahrirlerin sonuçlarını yansıtır. Bu defterlerin önemi döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun ana çekirdeğini oluşturan ve tımar sisteminin uygulandığı Anadolu ve Rumeli’nin genel bir tablosunu vermesidir. Bu defterlerde sayım ile elde edilen bilgiler[14] toplu olarak yazılmakta olup her bir kategorideki yerleşim birimleri nüfus, hane, mücerred ve toplam vergi geliri verilir. Kazadaki sayım yazıya döküldükten sonra kazadaki kasaba, cami, köy, mezra, zaviye ve muaflar ve vergi nüfusu özet şeklinde yazılırdı. Bu muhasebe icmallerindeki verilerde hataların olabilmesi gayet olası olduğu için döneme mufassal defterleriyle karşılaştırılmaları sıhhatli olacaktır.

3- Evkaf defterleri vakıf veya vakıflara tahsis edilmiş yerleşim yerleri hakkında bilgiler vermektedir. Bu bilgiler bazen mufassal defterlerinde olmayabilir. Bu bağlamda mufassalları tamamlama özellikleri vardır.  Bu defterlerden elde edilen vakıf gelirlerinin harcandığı yerler hakkında geniş bilgi sahibi olabiliriz. Bölgeden bölgeye ve zaman içerisinde farklı özellikler göstermiştir.[15]

1.5. Çift Resmi Sistemi

Osmanlı İmparatorluğu’nda çift resmi tımar ve tahrir sistemi ile ilgili olması hasebiyle çift resmi hakkında da bilgi vermek araştırmanın ilerleyen bölümlerinin -özellikle tahrir defterlerinde çıkarılan terimler hakkında- daha iyi anlaşılması için sıhhatli olacaktır.

            İnalcık’a göre çift resmi: 

“Köylü ile eski senyörler arasındaki bazı feodal hizmetlerin Osmanlı devrinde paraya çevrilmiş karşılıklarının toplamından ibarettir. Osmanlı devrinde de bu hizmetlerin bir kısmı devam etmektedir. Osmanlı çift resmi bir taraftan toprağa bağlı vergi, diğer taraftan şahsi bir vergi veya bir hane vergisi olarak görünür.”

Tam çift ve nîm(yarım) çift resmi toprağa bağlıdır. Yarım çiftten aşağı toprak tasarruf eden köylü için evli olup olmadığı verginin miktarını belirleyen husustur. Çift veya çiftlü, bir çiftlik genişlikte, nîm çift ise onun yarısı kadar bir araziye tekabül eden toprağa tapu ile tasarruf eden köylüdür. Örneğin, Sirem’de bir çiftlik, has yerde ise 60, a’la yerde ise 70-80, orta derecede(evsat) ise 100-120, kötü bir yerde(ednada) ise 150 dönüm olarak hesaplanmaktadır. Bugün dönüm ortalama 1000m2 olarak kabul edilmektedir. Kaydedilen yüz ölçümü belirtildiğinden fazla ise ve bu tespit edilirse sipahi tarafından dönüm-resmi alınırdı.

Bu reaya çiftliklerinin parçalanmamasına devlet büyük önem vermekte ve buna dair kesin kanunlar çıkarmaktaydı. Çifte tasarruf eden kişi ölürse çift oğullarına kalırdı. Tahrir esnasında deftere çift kaydı olmayanlar daha sonra bir çiftlik genişliğinde yer alırsa kayıt olunup çift resmi vermeleri zorunluydu.

Çift resmi toprak sahibi köylülerin ödedikleri hane resmi olarak da görülmekteydi ve bu defterlere kaydedilen isimler aile reisi olarak kabul edilmekteydi. 1453’ten 16. yüzyılın ortalarına kadar çift resmi 22 akçadır (Bu oran savaş gibi olağanüstü durumlarda artabilmektedir) Bunun yanında bölgeye göre değişiklik gösterdiği ve 100 akçaya kadar çıkabildiğini belirtmek gerekir.

Çift resmi ve bağlantıları olan bennak ve mücerred resmi tahsil zamanı harmandan sonraya rastlamaktaydı. Daha sonra tahsil zamanı 1 Mart olarak belirlenmiştir. Nîm çiftten daha az toprağı olanlar veya tamamen topraksızlar ekinlü veya çiftlü bennak, caba bennak, kara veya mücerred adıyla farklı vergiler vermekteydiler.

            Caba kelimesinin anlamı Divânü Lugâti’t-Türk’te soysuz, aşağı sınıf anlamına gelmektedir. Kara ise avam, aşağı sınıf demektir. Mücerred ise bekâr anlamında kullanılmaktadır.

            Mücerredlerin yani bekârların durumu bölgeye göre değişmekteydi. Bazı bölgelerde tamamen vergiden muaf tutulmakta iken bazı bölgelerde iş ve kazanç sahibi olacak yaşa gelmiş olan bekârlardan resm-i mücerred adı altında 6 akça vergi alınmaktaydı. Kanunların bazıları, bu yaşı ergenlik(bulûğ) çağı bazıları ise 20 yaş olarak kabul etmiştir.

Bennak resmi ise evli raiyyet demektir. Ekinli bennak ve caba bennak diye ikiye ayrılır. Belli bir sipahiye bennak resmini vermek üzere kayıt olurlardı. Bir nevi baş vergisidir. Caba-bennak 6, çiftlü-bennak 9 akçe vermektedir.

            Dönüm resmi, çift resminin en küçük birimidir. Dönüm resmine ait arazi, sipahinin tapuya vermediği mezra, çiftlik nevinden arazidir. Bağ ve bostandan alınan dönüm-resmi, kanunnamelerde genellikle öşre karşılık sayılmaktaydı.

            Tütün resmi ise kışlamak için kışlamak için gelip yerleşen, fakat ziraat yapmayan raiyyetin ödediği resimdir. Kanunlarda duhan-resmi, duhaniye-resmi, resm-i dud ve kışlak-resmi gibi isimlerde de geçebilmektedir.

            Askeri[16] sınıf bu raiyyet rüsumu olarak geçen vergilere tabi değillerdir. Yine bunun yanında bu vergilerin bazılarından veya tamamından muaf olan reayalarda(devlet için bazı hizmetler yapanlar, dini hizmet sahipleri, devlet için istihsal yapanlar, yamaklar gibi) mevcuttur.[17]



[1] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988. s. 1.

[2] Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara, 1986. s. 34-37.

[3] Divan-ı Hümayun hocaları teriminin kullanıldığı kişiler: Divan-ı Hümayun’da ve Paşa Kapısı’ndaki kalemlerin

Dîvân-ı hümâyun'da ve Paşa Kapısı'ndaki kalemlerin şefleri, maliye, kapıkulu ocakları kâtipleri, tersane emîni, şehremini, arpa, matbah, darphâne eminleri, teşrifatçı, tophane, baruthane v.s. hizmetlerin müdür, nazır ve eminleri. bkz. Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991. s. 19.

[4] Halaçoğlu, a.g.e., s. 19.

[5] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), (Çeviren: Ruşen Sezer), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003. s. 108.

[6] Halaçoğlu, a.g.e., s. 73, 74.

[7] Ra’iyye veya ra’iyyetin tekili re’aya, bir hükümdarın hüküm ve idaresine tabi olup telâlif-i emiriyye veren halk. Şemseddin Sami, Kamus-i Türkî, (Yayına Hazırlayanlar: Raşid Gündoğdu v.d.), İdeal Kültür ve Yayıncılık,  İstanbul 2015. s. 552. Daha fazla bilgi için Mehmet Öz, “Reaya”, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 34, 2007. s. 490-493.

[8] Mehmet Öz,  “Tahrir”, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 39, 2010. s.425, 426.

[9] Halil İnalcık, “Timar”, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 41, 2012. s. 168.

[10] İnalcık, a.g.e., s. 111-114.

[11] Huricihan İslamoğlu-İnan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Köylü, İletişim Yayınları, İstanbul, 1991. s. 55, 58-60.

[12] Mesela, 1431 tarihli Arvanid defterinde dirlik sahiplerinin askeri yükümlülükleri de yazılıydı (İnalcık 1954) ve bu sistem daha sonra terk edildi. bkz. Mehmet Öz, ‘‘Tahrir Defterlerindeki Sayısal Veriler’’, (Editör: Halil İnalcık ve Şevket Pamuk), Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Ankara, 2000.  s. 19

[13] Timar İcmal defterleri, II Murad döneminde hazırlanmış defterlerdir. bkz. Halil İnalcık, ‘‘Timar’’, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 41, 2012. s. 168-173.

[14] Bir sancak ve kazadaki didikler, padişah hasları, beylerbeyi hasları, sancakbeyi hasları, kale merdi tımarları, tımar ve zeametler, evkat ve emlak gibi bilgiler. bkz. Öz, a.g.e., s. 19.

[15] Öz, a.g.e.,  s. 17-20

[16] Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri sınıf(yönetenler) ve Reaya sınıf(yönetilenler olmak üzere iki sınıf vardır. Askeri’den kasıt sadece asker değildi. Bu bağlamda seyfiye, mülkiye, kelamiye de bu sınıf içinde yer almaktaydı. bkz. Ramazan Boyacıoğlu, “Tarihi Açıdan Şeyhülislamlık, Şer’iye ve Evkaf Vekaleti”, Cumhuriyet Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 1, Sivas 1996. s. 1; Osmanlılar’da reayadan ayrı olarak elinde padişah beratı bulunan, vergi ve yargılamada özel statüye sahip zümre. bkz. Halil Sahillioğlu, “Askerî”, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 3, 1991. s. 488-489.

[17] Halil İnalcık, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu”, Belleten, cilt XXIII, 1959. s. 32-53.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lady Montagu'nun Türkiye Mektupları İncelemesi

OSMANLI – RUS İLİŞKİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ